Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ji Kevirên Sînemaya Kurdî

"Bîranînên li ser Kevir" Fîlm: Bîranînên li ser Kevir (2014) Derh ê ner: Ş ewket Em în Korkî Lîstikvan: His ê n Hesen, Nazmi K ırık, Shima Molaei, Suat Usta, Salah Şeyh Ehmedî, R ê kêş Şahbaz, Bengî n El î , Hi şyar Zîro Senaryo: Mehmet Aktaş, Ş ewket Em în Korkî Çê ker: Mî tosf îlm, Mehmet Aktaş Derh ê ner ê Dîm ê n ê : Salem Salavati Mawe: 97 deq î qe Hisên û Alan, piştî têkbirina Sedam li Başûrê Kurdistanê dixwazin fîlmekî li ser Enfalê çêbikin. Gelek zehmetî li pêşberî wan in, pirsa sereke jî peydekirina aktrîstekê ye. Hewldanên wan, bi hatina Sînor re vediguheze. Lê pismamê wê Hîwa û apê wê Hamid nahêlin Sînor di fîlm de bilîze. Sînor ji bo ku di fîlm de bilîze daxwaza zeweca bi Hîwa re qebûl dike. Dest bi fîlmê Enfalê dikin, lê di paşxana kêşanê de kêşe û astengiyên wan her didomin. Perê wan diqede, Hisên û Alan ji bo kêşana fîlm di lêgerînê de ne. Di hemû sahneyên ku Sînor tê de dilîze, destgirtiyê wê Hîwa li seta fîlm e, bi çavnebarî daxilî

Kürk Hocanın Zembilli Küfesi

Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” romanının adını “Kürt” olarak gören-okuyan kişilere rastlamayan yok gibidir. Bunun izahatını yapmak niyetinde değilim, belki de algıda küçük bir sapma veya “Kürt” olanın kişisel deneyimi diyelim…  Türkçe dersinde 100 Temel Eser arasında öğrencilere okutulmasında “sakınca” olmayan bu romanın ne zaman adı geçse, öğrencilerimde küçük bir şaşkınlık görürüm. Kürd’ün nasıl “Kürk” olduğuyla ilgili deneyimlerinden önce bunun aslında birçok kişide görülen bir “yanılsama” olmadığını anlamam için, öğretmenliğe yeni başladığım Midyat’ta ilk öğrencilerimden Mehmet Emin’le yaşadığım “Kürklük halini” anlatmam gerekecek… Mehmet Emin dediysem de, o her zaman adını “Hemedemîn” olarak bitiştirerek söylediğini peşinen belirtmem gerekiyor. 2004’te 12 yaşında olan Mehmet Emin şimdi, ne yapar ne eder bilmiyorum ama merak ediyorum; acaba adını Mehmet Emin olarak telaffuz edebiliyor mu Hemed Emîn? Belki de askerlikte künyesini nasıl söyleyeceğini öğretmişler, “do

“İki tokat var, bir de... Ezip yıkan beni...”

Vedat Türkali'nin "Bir gün Tek Başına" romanında, Kenan’ın “banyosu” ve yediği "iki tokat " eserin ana metaforlarından... Romanı okurken kitapta altını çizdiğim yerlere ve eğri büğrü çoğu tek kelimelik notlarıma baktım: Kenan, Günsel, Nermin, Baba, Zeynep… hepsi ordaydı…  İlk okuduğumda, Kenan’ı şimdiki gibi görmediğimi itiraf etmeliyim, belki de o zamanlar Kenan’ın yaşıtı olmadığımdan… Kenan “iki tokat” yedikten sonra, her şeyden el ayak çekip, yıllarca kendi içinde dondurduğu “geçmiş zamanı” bir gün tek başına onu banyo küvetinde bulur. “Öyküyü bilmeyen mi kalmıştı?.. Herkes bir şey ekleyecekti gönlünce!” “Bir Gün Tek Başına”dan aşağıdaki “iki tokat”lı bölümleri, Vedat Türkali’ye saygı niyetine alıntıladım…                                                * “Ne yapalım Nerminciğim? Sen de kırgın ol biraz. Ben nasıl kırgınım biliyor musun? Her şeye, herkese, başta kendime. Ne suçun var senin? Bende iş yokmuş. İki tokat lıkmış demek bütün direncim, inancım.

Modern Kürt Tiyatrosunun İlk Adımları

Yazar/metin merkezli Batı tiyatrosunun Kürt dilindeki ilk örneği, 1919’da Evdirehîm Rehmî Hekarî’yle başlaması, teatral formların Kürtlerde daha öncesinde olmadığı anlamına gelmemelidir. Popüler ve kitlesel bir sanat olan tiyatro tarihsel olarak her dönemde farklı biçimlerde icra edilmiştir. Genel anlamda tiyatro sanatı; kukla, gölge oyunu, köy seyirlik oyunları, çîrokbêj (bir nevi meddah) geniş bir alanda teatral formalara sahiptir. Bu formlar, yakın kültürler ve komşu milletler arasında benzerlikler gösterebildiği gibi veya hepten özgün bir biçim olarak da var olabiliyor. Kürt tiyatrosunda: Taziye, “Sîtav” (Gölge Oyunu) ile “Bûkella” (Kukla), “Mîr Mîran” (Sahte Emir), “Kosegelî-Gaxan”, “Bûka Baranê” (Bolluk-Bereket Oyun Ritüellerinden), “Sersal” (Yeni Yıl), “Newroz” oyun ve temsilleri... Bunun yanı sıra Kürt tiyatrosuna özgü teatral anlatı biçimleri arasında sayılabilecek “dengbêjî” ile “çîrokbêjî” gibi ulusal formlara da sahiptir. Kürt tiyatrosunun geçmişine ve bugününe baktığımı

Film: The Good, The Bad and The Ugly (İyi Kötü Çirkin, 1966)

  Ugly- “Tuco” veya Çirkin’in Hikayesi Tuco-Pablo Sahnesi (Manastırda Aile Saadeti) Tuco’yu oynayan: Eli Herschel Wallach Tuco: ( Sarışın’ın elindeki puroyu alır, ayağıyla  ezer .) Hadi acele et… Manastırdan bir Rahip:  ( İçeri girer ) Tuco Peder Ramîrez döndü. Tuco: Hımm, evet… ( İyi’yi oynayan Clint Eastwood’a ) Halletmem gereken bir iş var. Sadece birkaç dakika sürer, sen hazırlan. ( Rahip’e ) Nerde? Burda mı? Rahip : Evet. ( Tuco, söylenen yere geçer… Sırtı dönük biri görünür. Kısa bir sesliklten sonra…) Tuco: ( Kararsız bir keyifle ) Heyy Paplo! … Beni tanımadın mı haa? Benim Tuco… gel de sana sarılayım. ( Ramirez, ona döner ama temkinlidir. Tuco rahip kıyafetlerini görünce, biran duraksar. ) Nasıl yapıldığını bilmiyorum… ( Eğilir, Ramirez’in haçını öper. ) Burdan geçerken, acaba dedim, kardeşim abisini hatırlayacak mı?...  Yanlış mı yaptım… Hiç önemli değil, çok mutluyum ben… Ramirez: ( Resmi ) Beni mi görmeye geldin Tuco? Tuco: Hıı, evet iyiki gel